Şiddet Sevici Erkeklerden Bıktık: Yeter!

George Orwell spor şiddetini ateş etmeden yapılan savaşa benzetiyor. Yine de çaresiz değiliz. İngiltere’nin eski başbakanı Margaret Thatcher, holiganizmin aile içi şiddet arasındaki bağlantıyı fark edip taraftarlığa yeniden saygınlık kazandırmıştı.

Son Fenerbahçe Trabzonspor maçında yaşananları bir kadın ve taraftar olarak değerlendiriyor ve merak ediyorum: Ülkemizde futbol şiddeti neden bu kadar arttı? O maçta seyirciler arasında yer alan kadın ve çocukların endişe ve korku içindeki bakışları altında taraftarların sahaya inip futbolcuları yumruklaması kolay atlatılacak bir travma değil.

Holiganlık maalesef Türk futbolunu ele geçiriyor. Holigan kelimesi özellikle fanatizmi destekleyen kişileri ifade etmek için kullanılıyor. Kişinin takımına karşı aşırı tutkulu davranmasının yanında çevreye zarar verici davranışlarda bulunması söz konusu. Kısaca aşırı fanatiklik durumu.

Sahaya inen taraftarlar şunu unutuyor: Rakip takımın oyuncuları düşman değil ki. Hatta iki takımın oyuncuları arasında böyle bir düşmanlık hiç yok. Dikkat ediyorum, maçtan sonra iki rakip futbolcu orta sahada sohbet ediyor, birbirini kutluyor. Kim bilir belki liseye birlikte gittiler, altyapı takımında takım arkadaşlarıydılar veya kuzenler.

George Orwell spor şiddetinin nefret, kıskançlık, övünme, tüm kuralları göz ardı etme ve şiddetten sadistçe zevk alma ile bağlantılı olduğunu söylüyor. Başka bir deyişle ateş etmeden yapılan bir savaş olarak adlandırıyor. Buna katılmamak mümkün değil.

Şiddet dediğimizde düşüncelerden öfkeye, sözel saldırganlığa, rekabete, egemenlik davranışına, fiziksel şiddete kadar uzanan bir yelpaze söz konusu. Çeşitli saha çalışmaları spor oyunlarının agresif aşamalarında testosteron seviyelerinin arttığını gösteriyor. Şiddet içeren suçlar işlemiş mahkûmlar gibi saldırgan davranışlar sergileyen bireylerde testosteron düzeylerinin daha yüksek olduğuna dair kanıtlar bulunuyor.

Taraftar saldırganlığının nedeni olarak ister testosteron dalgalanmaları, ister takımla aşırı özdeşleşme, ister alkol tüketimi, ister ekonomi başta olmak üzere gündelik sıkıntıların dışa vurumu gösterilsin, gerekli cezalarla önüne geçilmesi şart. Üstelik her gün kadına karşı şiddetin yeni bir vakasının yaşandığı toplumumuzda evde, sokakta, şimdi de statta sürekli agresifliğe karşı teyakkuz halinde olmanın getirdiği duygusal çöküntü tüm kadınları etkiliyor. İşin pek üzerinde durulmayan tarafı, holiganlığın aile içi şiddete olan yansımaları.

Araştırmalar aile içi şiddet ile futbol fanatizminin arasındaki ilişkiyi ortaya koyuyor. 2018’deki Dünya Kupası sırasında Birleşik Krallık Ulusal Aile İçi Şiddet Merkezi (NCDV) bir kampanya ile İngiltere oynadığında aile içi şiddetin yüzde 26 arttığını, takım kaybettiğinde ise yüzde 38’e çıktığını gösteren çarpıcı istatistiklere dikkat çekti.

İstatistiklere göre futbol fanatizmi nedeniyle aile içi şiddete neden olan davranışların devamı da geliyor. Saldırganlık ve şiddetin yüceltilmesi erkekliğin bir gösterisi olarak görülmeye devam ettikçe şiddet sahalardan aileye yansıyor. Aile içi şiddetin artışının bir açıklaması, duygusal ipuçlarının (veya “içsel faktörlerin”) şiddeti hızlandırmada potansiyel olarak önemli bir rol oynaması. Futbol maçlarındaki cinsiyetçi tutum, tezahürat ve davranışlar kadınların aşağılandığı bir ortamı teşvik ediyor.

Taraftar şiddetinin aileye yansıması ne yeni, ne de Birleşik Krallığa özgü. 1980’lerin sonlarında araştırmacılar, Amerikan futbolu maçları sırasında kadınların Virginia’daki hastanelerin acil servislerine başvuru sıklığını incelediler. Washington Futbol Takımı (eski adıyla Washington Redskins) kazandığında silah atışları, bıçaklamalar, saldırılar, düşmeler, yaralanmalar ve nesnelerin çarpması” vakalarının arttığını buldular. Avustralya’daki ragbi ligi müsabakaları üzerine yapılan bir araştırma, müsabaka akşamlarında ev içi ve ev dışı saldırılarda artış olduğunu tespit etti. Maçın bitiminden ortalama 8 ile 10 saat sonra aile içi şiddetin zirveye ulaştığı belirlendi.

İngiltere’nin ilk kadın başbakanı Margaret Thatcher, holiganizmin aile içi şiddete etkisini fark edip İngiliz holiganların sebep olduğu “Heysel Faciası”nın ardından aldığı radikal kararlarla bir temizlik operasyonu gerçekleştirdi. Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda Liverpool ve Juventus arasında 29 Mayıs 1985 günü Belçika’nın başkenti Brüksel’deki Heysel Stadı’nda oynanan final maçı öncesinde Liverpoollu holiganlar, İtalyanlar’ın bulunduğu bölüme saldırınca aradaki duvar yıkıldı. 40 taraftarın ölümü, 900 taraftarın yaralanması ile sonuçlanan olaylarda Thatcher, UEFA 5 yıllık men cezasını uygulamazsa İngiltere’nin, Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği (FIFA) ve UEFA’ya üyeliğini feshedeceğini belirtmişti.

Bir kaç ay önce Londra’da gittiğim West Ham United maçında futbol taraftarlığının geldiği saygın noktaya bizzat şahit oldum. Yediden yetmişe kadın, çocuk taraftarlar muhteşem vakit geçirerek takımlarını desteklediler. Üstelik maçtan önce ve aralarda satışı yapılan alkole rağmen ne bir taşkınlık yaşandı, ne bir şiddet. En güzeli de, minicik taraftarların dedeleri ile takımlarının özel pasaportunu almak üzere sıraya girmelerini seyretmekti. Demek istenirse oluyor.

Holiganlık İngiltere’de nasıl silindiyse ülkemizde de aynı önlemleri almanın vakti geldi. Futbol izlemek, insanların keyif alabileceği ve tuttukları takıma olan tutkularını paylaşabilecekleri bir zaman olmalı, ancak ne yazık ki bu trajik şiddet olayları ile gölgeleniyor. Futbolu herkesin güvenle ve korkusuzca keyif alabileceği bir ortam haline getirme konusunda hepimizin sorumluluğu var. Bir taraftarın ailesine zulüm, istismar ve şiddet uygulamasına hiçbir mazeret olamaz, özellikle de bir maçta alınan yenilgi asla bir sebep olamaz. Artık şiddet istemiyoruz, ne evde, ne sokakta, ne statta.