Sert mi Yumuşak mı: Erkeğinizi Nasıl Alırsınız?
Kılıbıklık – sert erkeklik popüler söylemi Türk aile hayatında yeni değil. ‘Kaynanalar’, ‘Çocuklar Duymasın’ dizileri hep bu söylemin yansıması kahramanları içerir.
Mesela ‘Nöri Gantar’, ‘Taş Fırın Erkeği Haluk’, ‘Tijen’ ya da ‘Dominant Teyze’… Ama biri vardı ki bu işin ciddi resmi o dizi ile çizildi: Asmalı Konak. Asmalı Konak’ta Özcan Deniz’le başka bir devir başladı adeta. Bir tarafta “Kuralları erkek koyar, erkek her kulvarda önde olmalıdır” gibi yerleşik inanışları olan çekici maço erkekler. Diğer tarafta seçimleri kadınlara bırakan, yönlendirilmekten memnun feminen erkekler.
“Artık maçoluktan fenalık geldi, kadınların söz sahibi olmalarının vakti geldi de geçiyor” derken, tüm dünyada baş gösteren bir trend hepimizi oldukça şaşırtıyor. Kadınlar verilmesi gereken bir karar olduğunda “Sen nasıl istersen öyle olsun hayatım” diyen erkeklerden bıkmaya başladı bile!
Bunun sebebi bakımlı, fit, modayı takip eden, pürüzsüz cildi (haftalık yüz bakımları sayesinde) ve ustaca dağınık duran (galonlarca saç jölesi sayesinde) saçları ile en iyi cilt bakım markalarını takip eden metroseksüel erkekler olabilir. Ayakkabı bağlarının rengi ile kazağın mükemmel renk uyumu için vakit harcayan, spa bakımları ve diğer sağlıklı yaşam uygulamalarının takipçisi metroseksüel erkekler ilişkilerde baskın bir karakter çizmeyerek puan kazandıklarını zannediyorlarsa çok yanılıyorlar.
Geleneksel olmayan kadınların dahi geleneksel erkeklerden etkilendiği çok net. Feminist görüşlü kadınlar daha geleneksel erkeklerin atılgan flört tarzları, kadının sorunlarına el koyup düzeltmeleri (tesisattan, bilgisayar problemlerine), en önemlisi de sahiplenmeleri karşısında adeta eriyip gidiyorlar.
Araştırmalar da kadınların onlara kapıları ardına kadar açan şövalye davranışlarını tercih ettiğini gösteriyor. Hatta bunun bir ismi var: ‘Şövalye ruhlu cinsiyetçilik’.
Bu tip erkekler kadınlara bayılıyor, ancak aynı zamanda kadınların yardıma ve korumaya ihtiyacı olduğuna ve geleneksel toplumsal cinsiyet rollerine inanıyorlar. Örneğin, erkekler evin ve kadının bakımından sorumludur diye düşünüyorlar.
Kadınların şövalye ihtiyacının farkında olan yazar Elliott Katz “Being the Strong Man a Woman Wants: Timeless Wisdom of Being a Man” (Bir Kadının İstediği Güçlü Erkek Olmak: Erkek Olmanın Zamansız Bilgeliği) adlı kitabında erkeksi benliğini geliştirecek ve bir kadının gerçekten istediği türde bir erkek olmaya başlayacaklar için bilgelik içeren öneriler paylaştığını iddia ediyor. Kitapın tanıtımı şöyle: “Eğer erkeğinin güçlü olmasını isteyen bir kadınsanız, ona bu kitabı verin ve ‘Bunca zamandır sana anlatmaya çalıştığım şey bu’ deyin.”
Diğer tarafta ise feminizmin baskıcı bir sisteme yol açtığını düşünerek kadınlara karşı düşmanlık besleyen “düşman cinsiyetçiler”var. “O da ne” diyorsunuz değil mi? Duyunca ben de öyle dedim. Anlatayım, merakınızı gidereyim.
Reddit.com, haber ve içerik paylaşılan veya diğer kişilerin gönderilerine yorum yapabileceği devasa bir forum platformu, son dönem verilerine göre dünyada en çok ziyaret edilen altıncı site. Bu sitenin içerisinde erkeğin rolü üzerine bir alt kültür oluşmuş durumda. Adına da ‘Red pill’ deniyor.
Red pill (kırmızı hap) ideolojisi kadınlara yönelik baskının var olmadığını ve tam tersi, baskı altında olanın erkekler olduğunu iddia ediyor. Ve sıkı durun, bu grup Türkiye’de de mevcut ve bir süredir toplantılar yoluyla taraftar topluyor. (Sanki varolan kadın düşmanları yetmezmiş gibi!) Hatta ülkemizdeki sosyal medya platformlarında sık sık ‘redpillenmek’, ‘redpilci erkek’ tabirleri de kullanılıyor.
Grubun adı, Wachowski kardeşlerin yarattığı Matrix filmindeki sahneden türetilmiş; bu sahnede Morpheus (Laurence Fishburne) Neo’ya (Keanu Reeves) bir seçenek sunar: “Mavi hapı alırsın; hikaye biter, yatağında uyanırsın. Kırmızı hapı alırsan Harikalar Diyarında kalırsın, ben de sana tavşan deliğinin ne kadar derin olduğunu gösteririm.” Hikaye Neo’nun gerçekliği keşfetmesi için kırmızı hapı seçmesiyle devam eder.
Galiba bu grubun “tavşan deliği” kadınlar. Grupta feminizm zarar verici bir ideoloji olarak kabul ediliyor. Kadınların doğası gereği manipülatif, ilgi arayan, tutarsız, duygusal ve çok eşli oldukları belirtiliyor. Erkekler ve kadınlar doğası gereği farklı olduklarından, her cinsiyetin toplumdaki belirlenmiş rolünü yerine getirmesinden bahsediliyor. Yani kadınlar evde çocuk yetiştirmeli, erkekler ise çalışmalı ve seks yapmalı. En önemlisi de kadınların hükmedilmeyi, kontrol edilmeyi ve manipüle edilmeyi şiddetle istediğinin altı çiziliyor. Red pill’ciler kadının hükmedilme isteğini kadınların aleyhine delil olarak kullanarak buradan “maganda” bir düşmanlığın altlığını yapıyorlar anlayacağınız.
Tam burada şu soruyu sormanın tam sırası: Acaba kadınlar ilişkide sınırları belirlemekten çekinmeyen baskın erkekleri işte ya da evde pek çok önemli kararı almaktan çok yoruldukları için mi çekici buluyor? Araştırmalara göre kadınlar bu konuda gayet stratejik düşünüyor. Yani şövalyelerin ilişkide bağlanma olasılıklarını daha yüksek olarak algılıyor. Bana hükmederse bana bağlı kalır mantığı yürütüyor. Yani erkeklerin olumsuz özelliklerinin (örneğin patronluk taslamak) gayet farkındalar.
Ama sevgi ve şefkat için özgür, kendinden emin, kararlarını veren, ekonomik olarak bağımsız kadın imajından feragat etmek doğal geliyor. Nedense bu stratejik taht oyunlarında erkekleri bağlamanın yolu da ayak yıkamaktan geçiyor. Aklıma şarkıcı Hatice geldi. “Aşk bence sevgilinin ayaklarını yıkayıp suyunu içmektir” demişti. Ebru Polat marifetmiş gibi sevgilisi Tolgahan Yıldız’ın ayaklarını yıkarken fotoğraf çektirmişti. İdo Tatlıses ve eşi de ayak yıkamayı bağlılığın göstergesi olarak beyan etmişti. Sonuçta erkek “sahip”, kadın da “sahip çıkılan” olmaya devam ettikçe cinsiyet eşitliğinden bahsetmek biraz tuhaf ve faydasız. Hatta “düşmanlık” elde edilen kazanımları bile kaybettirebilir. Kadınların bir kez daha silkinip kendilerine gelmesinin zamanı. Soracakları soru da çok basit: “Neden herkes kendi şefkatini yıkamasın ki?”