Evlenilecek Kadın mı, Gezilecek Tozulacak Kadın mı?

Kadını “evlenilecek” ya da eğlenilecek” diye iki kategoriye ayırmak yalnızca bizim toplumumuza ya da bu çağa ait bir olgu değil. Hatta yalnızca kültürel de değil, evrim de bu anlayış kalıbına bir açıklama getiriyor. Neymiş, bakalım o zaman.

Rönans ressamı Titian ‘Kutsal Aşk – Günah Aşk’ eserinde “evlenilecek” ve “eğlenilecek” kadını resmetmiş. Görsel: Wikipedia

8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutladık kutlamasına ama kadının ilişkilerdeki rolü üzerine bir arpa boyu yol alamadık. Bakınız diziler! Yalı Çapkını’ndan, Kızılcık Şerbeti’ne , Bahar dizisine kadın karakterler iki kategoriden birine konuyor. Kadınlar ya iffetli, evlenilecek “Madonna”lar (bakire Meryem, şarkıcı Madonna değil) ya da arzulu, şehvetli , gezilecek “Fahişe” ler.

Örneğin son zamanların en konuşulan dizisi İnci Taneleri’nde “Madonna” Piraye ile “Fahişe” Dilber’in arasında kalan bir Yılmaz Erdoğan izliyoruz. Bu kategori işi nereden çıktı diyebilirsiniz! Aslında Sigmund Freud’dan çıkan bir kavram bu.

İnsan cinselliği ve ilişkilerini incelerken çok az kavram Sigmund Freud’un Madonna-Fahişe kompleksi kadar tartışma yaratıyor. İlk olarak 20. yüzyılın başlarında ortaya atılan bu psikoloji teorisi, erkeklerin kadınları iki kutuplu kategoriye ayırdığını öne sürüyor: Saflığı ve anneliği temsil eden “Madonna” ve cinsel ahlaksızlığı temsil eden “Fahişe”. Yani bizim deyimimizle evlenilecek kadın ve gezilecek kadın.

Pretty Woman da fahişeydi ama…

Aslında iz bırakan Hollywood filmleri de bu ayrım üzerinden gidiyor. Julia Roberts’ı 30 yıl önce neredeyse bir gecede Hollywood’un en büyük yıldızlarından birine dönüştüren popüler romantik komedi ‘Pretty Woman’da bu konu işleniyor. Filmde bir fahişeyi (aslında ilk deneyimidir, kendisi saf ve el değmemiştir) günümüzün Prenses Diana’sına dönüştürmeye dair bir fantezi yaratılıyor. Film onun seks ticaretinde yeni olduğunun, uyuşturucu kullanmadığının, pezevenginin olmadığının özellikle altını çiziyor. Birlikte olmaya değecek (!) tüm teçhizat var yani. Böylelikle ciddi, zarif ve her yemek için hangi çatal türünün uygun olduğunu kesinlikle bilen bir Madonna oluşturulabiliyor. Yine oldukça konuşulan ‘Grinin Elli Tonu’ saf, el değmemiş Madonna İngiliz edebiyatı okuyan genç kolej öğrencisi, genç iş insanı Christian Grey karakteri ile yaşadığı sadomazoşist ilişkiyi anlatıyor.

Madonna-Fahişe kompleksi, Aydınlanma felsefesi ve feminist teori de dahil olmak üzere birçok perspektiften incelenmiş. Kadınlara yönelik baskının bir aracı olarak hizmet ettiği, zararlı stereotipleri sürdürdüğü ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini pekiştirdiği bir gerçek. Yani arzuları olan bir kadının deyim yerindeyse “sokak kadını” olduğuna dair bir bakış açısı bu. Direkt “cinselliği başlatan kadın kötü kadındır” şeklindeki şehir efsanesi akla geliyor. Ne zaman kadınlar da istekleri, seçimleri, sınırları ve kendi bedenleri üzerine kontrolleri ile kabul görecek?

Evrimsel psikolojik açıklaması var

Evolutionary Psychological Science dergisinde yayınlanan bir makale Madonna-Fahişe kompleksi için evrimsel bir açıklama sunuyor. Erkeklerin genetik olarak kendilerine ait olmayan yavrulara “kaynak yatırımı” yapma riski olduğunu ve babalık konusundaki belirsizliğin erkekler için önemli bir evrimsel baskı oluşturduğunu söylüyor. Düşününce risk büyük, nesep belirlenecek! Diğer birçok memelinin aksine, insan yavruları olgunluğa erişmek için uzun süreli bakım ve kaynak gerektiriyor. Kendinizi (Allah korusun!) başkasına ait bir yavruya yatırım yapmak zorunda kalan bir erkeğin yerine koyun! Doğrusu bir erkeğin yavruların kendisinin olduğunu garanti altına alması için sadık olma olasılığı daha yüksek olarak algılanan kadınları tercih etmesi şart gibi gözüküyor:)

Bu düşünceye göre ilk insanların muhtemelen içinde yaşadığı çok erkekli/çok kadınlı sosyal yapılar çiftleşmeyi daha da karmaşık hale getirmiş. Çok sayıda alternatif olması, muhtemelen erkek rekabetini ve babalık konusundaki endişeleri yoğunlaştırmış. Tabi milattan önce babalık endişesi diye bir konsept varsa:) O zamanlar kadınlar seçimi yapıyor ve ister inanın ister inanmayın erkeğine yan kabileden kuma getiriyor. Eş koruma davranışlarının ve kıskançlığın evrimi, bu sosyoekolojik baskıların sonuçları olarak görülebiliyor. Yani adamların travması var. Bu travma ile erkekler genetik miraslarını sağlama olasılığı daha yüksek olan kadınlara yönleniyor.

İnsan toplumları avcı-toplayıcı gruplardan sanayi toplumlarına evrildikçe, servet birikimi ve aktarımı “çiftleşme” kararlarında önemli bir faktör haline geliyor. Bu durum babalık yatırımının önemini artırıyor çünkü erkekler artık sadece genetik miraslarını değil maddi miraslarını da göz önünde bulundurmak zorunda. Bu bağlamda, erkek için erdemli ve sadık olarak algılanan bir kadın olan “Madonna”nın yapacağı çocuğun kendinden olacağına güveninin tam olması çok önemli. Yani esas sebep duygusal:)

Coğrafyaya göre sertleşip yumuşuyor

Makalede dikkati çeken bir husus daha var. Madonna-Fahişe kompleksinin kültürler ve ortamlar arasındaki değişkenliğinin biyocoğrafi ve yaşam öyküsü stratejileriyle açıklanabileceğini savunuyor. Daha sert iklimlerde ve kaynakların kıt ya da temin edilmesinin zor olduğu ortamlarda, babanın yatırımı kime yapacağı daha önemli, bu da muhtemelen kadın cinselliğine yönelik ikili bakış açısını yoğunlaştırıyor. Ancak kaynakların bol olduğu ve hayatta kalmanın daha az tehlikeli olduğu ortamlarda bu baskılar azalabiliyor ve cinselliğe yönelik daha rahat tutumlara yol açabiliyor.

Evrimsel psikoloji, Madonna-Fahişe kompleksini ahlaki bir başarısızlık veya sosyal bir yapı olarak değil, atalarımızın karşılaştığı üreme zorluklarına bir adaptasyon olarak görebileceğimiz bir mercek sunuyor. Evrim filan bir yana, bu bakış açısı zararlı stereotipleri veya davranışları mazur göstermiyor veya haklı çıkarmıyor. Yani bir kadın Marilyn Monroe seksapelliğinde olup hem de sadık, güvenli, aşık bir sevgili olamıyor mu?

Şimdilerde DNA testleri ile nesep endişelerine pek mahal kalmasa da, bir çiftin çocuk için DNA testi yaptırması da büyük bir travma ve güvensizlik. Bir daha o çiftten hayır gelir mi bilmem. Diğer taraftan erkekler kendilerine sadık, iffetli eşlerini boşanma veya ayrılık sonrasında nedense hemen diğer kategoriye atıyor. Artık o anne/eş gidiyor, yerine “herkesle gezen tozan” arzularının esiri bir kadın geliyor. Ayrılık sonrası kıskançlıkla işlenen cinayetlerde, kadına yönelik şiddette bunun rolü büyük.

Sonunuz ‘Netflix ve yalnızlık’ olmasın!

Sanki kadınları Netflix aboneliği gibi sadece “Aile” ya da “Yetişkin” paketlerine ayırıyoruz. Bu ayrımın sınırlılığını ve sağlıksızlığını fark ederek, insan ilişkilerinin ve cinselliğin bu kadar basit kutulara sığmayacağını anlayan erkekler yok değil. Diğer yandan bu ayrım erkekler için kolaylık sağlayan bir kategorizasyon sistemi gibi görünse de, aslında onları da sınırlıyor. Nasıl mı? Bir erkek “Madonna” tipi dediği bir kadınla evlenip sonra “Fahişe” tipi dediği bir kadınla ilişki ve şehvet arayışına girerse, evdeki huzurlu hayatı ve dışarıdaki heyecanı birleştirme stratejisi yaparsa bu plan genellikle “Netflix ve yalnızlık ” ile sonuçlanıyor.