Doğru Aşkı Bulmanın Anahtarı!

Pulitzer ödüllü psikolog Ernest Becker romantik aşkı “yaşamımızın kozmik düzende bir anlamı olduğunu görme yolu“ olarak tanımlıyor.

Danışanlarımdan kadın ya da erkek fark etmiyor, özellikle hüsranla biten ilişkilerden muzdarip olanların sayısı o kadar fazla ki. Herkes doğru kişiyi, “ruh eşini” bulamamaktan şikayetçi. O nedenle bugünkü yazımı “doğru aşkı bulmanın anahtarı var mı” üzerine yazmak istiyorum. En azından romantik ilişkimize başlarken düşünebileceğimiz , üzerinde durabileceğimiz bazı noktaları hatırlatmak arzusundayım.

Pozitif psikoloji akımının etkisi ile aşk ya da romantik ilişki kavramı günümüzde üzerinde en çok konuşulan konulardan biri. Aşk dediğimizde aşkın yaşamımıza kattığı anlamı, belki de çok özlediğimiz yakınlık hislerini, bağlanma/içsel yatırım yapma hazzını ve tabii ki güven,saygı ve sevgi gibi duyguları birlikte düşünüyoruz.

Aşkın tarifi

Aşkın tarifini o kadar çok düşünür o kadar değişik biçimde yapıyor ki: Freud aşkı, cinselliğin yüceltilmesi olarak, Harlow bağlanma davranışı olarak Fromm ilgi, sorumluluk, saygı ve anlayış olarak tanımlıyor. Maslow aşkı ikiye ayırıyor. Birincisi, kişinin güvensizliğiyle gelişen ve düşük düzeydeki duygusal ihtiyaçları ifade eden “yetersizlik aşkı (deficiency love)”,ikincisi ise, yüksek düzeyde duygusal ihtiyaçları içeren ve özellikle kendini ve diğerini gerçekleştirme isteğini ifade eden “aşık olmaktır”. Tennov ise aşkı, bilişsel etkinliği devre dışı bırakan, geçici bağımlılık ve sevilen kişiye yönelik bedenin verdiği duyarlı tepki olarak tanımlıyor.

Yakınlık tutku ve bağlılık

Robert Sternberg’ün üçgen modeline bakarsak aşk modeli olarak: üç ana bileşen “yakınlık, tutku ve bağlılık” bulunuyor. Bu bileşenlerin varlığı veya yokluğu aşkın farklı yüzlerini açıklıyor. Yalnız yakınlık, “hoşlanmadır”, yalnız tutku “vurulmadır”. Yalnız bağlılık “boş bir aşktır”. Bu modele göre romantik aşkta tutku ve yakınlık olduğu halde bağlılık yok, hepsini barındıran aşk “mükemmel aşk”. Burada belirtmek istediğim gözlem, uzun süreli ilişkilerin sıklıkla “boş aşk-bağlanma” kategorisine giriyor olmaları. Boş aşk (Bağlanma) yı bir kişinin bir başka kişiyi sevdiğine karar vermesi ve bu aşkı devam ettirmesi; ancak, ilişkinin yakınlık ve tutkuyu kaybetmesi sonucu boş bir aşkın ortaya çıkması olarak nitelendiriyoruz. Uzun yıllar süren, ancak duygusal içeriklerin ve fiziksel çekimin zaman içinde yok olduğu ilişkiler bu tür aşka giriyor. İşte burada da üzerinden geçeceğim önerilerle çiftleri bu süreçten uzaklaştırmaya çalışıyoruz. Bu arada yakınlık, tutku ve bağlanmanın birlikte yaşandığı mükemmel aşkı tabii ki hepimiz hayal ediyoruz. Ancak unutmamalı ki, bu tür bir aşkı elde tutmak, onu yaşamaktan daha da zor.Kişinin kendini ve karşındakini çok iyi tanıması, geliştirmesi ve açık ve dürüst olması ile mümkün oluyor.

Ayala Malach Pines “neden aşık oluyoruz” sorusuna şöyle cevap veriyor:

Kişilik ve geçmiş özelliklerimizde benzerlikler, karşımızda arzuladığımız kişilik ve fiziki özellikleri bulmamız, karşılıklı şefkat hissetmemiz (özellikle karşımızdaki bizden hoşlanıyorsa) , fiziksel ve duygusal uyarılma, toplumsal etkiler ve çevremizdekilerin onayı, her şeyden önce de romantik bir ilişkiye hazır olmak aşık olmamızın en önemli sebepleri.

Tabii ki gerek hormon yapıları, gerekse toplum tarafından belirlenen roller ve özellikle de yetiştiriliş tarzının da etkisi ile erkek ve kadın arasındaki farklardan da bahsetmemiz gerekiyor. Gerçekten de kadınlar daha romantik iken , erkeklerin daha erotik, kadın ve erkeğin kafasında ideal cinsel ilişki konusunda da değişik kavramlar bulunuyor. Kadın cinsel tatmini duygusal tatminle beraber düşünürken, erkekler fiziksel düşünüyor. Bunu aşkın fizyolojisine bakınca da fark ediyoruz. Aşk molekülü olan PEA (çikolatada fazlaca bulunuyor), beynimizin ürettiği doğal bir amfetamin. Aşık olakla ilgili öfori, heyecan, sevinç, coşku gibi duyguların sorumlusu işte bu molekül. PEA yükseldiği zaman cinsel heyecan ve duygusal canlılık hissi oluşuyor. Aşık çiftlerin sevişmeleri, sohbetleri, iyimserlikleri , hayat dolu olmalarının kimyasal sebebi. İşte bu molekül, çikolata hariç erkekseniz pornografik filmler izlemek, kadınsanız aşk romanları okumak la da yükseliyor. İki cinsin ayrımı ne kadar belirgin değil mi?Bu molekül dışında feromon koku vasıtasıyla iletilen cinsel bir sinyal yerine geçen kimyasal bir madde. DHEA diğer cinsel hormonların çoğunun türetildiği, çok işlevli bir cinsel hormon. Tabii ki dişi östrojen, erkek testosteron, cinsel dürtüyü artıran bir sinir iletici olan dopamin ve sevgililerin dokunmasını ve bağ kurmasını sağlayan oksitosini de unutmamak gerekiyor. Bütün bu salgılar beynin duygulardan sorumlu olan limbik katmanında gelişiyor. Yani aslında aşık olan kalbimiz değil, beynimiz! Sevgililer Günü’nde kalp şeklinde değil, beyin şeklinde hediyeler verilse yeri.

Benim aşk kuramları ile ilgili özellikle sevdiğim 2 kuram var:

En ünlü 3 aşamalı aşk kuramı 25 yıl kadar önce Bernard Murstein tarafından ortaya atıldı: Bu kurama göre aşık olurken ilk aşama “uyarı” dış görünüş gibi etkenlere bağlı, ikinci aşama “değer” değerler ve ilgi alanları benzerliğine bağlı, son aşama “rol” kimliklere ilişkin rollerin (eş, sevgili) işlevsel olup olmadığına bağlı. Örneğin karşımızdaki “bir profesörün karısı olabilir mi” diye mi bakıyoruz?

Avner Ziv İsrailli psikolog Avner Zig ise çekim aşamasında önemli olanın güzellik ve dış faktörler olduğunu, daha sonra gelen inceleme aşamasında toplumsal, ekonomik, entelektüel ve duygusal uyumlulukları gözden geçirdiğimizi ,olumlu bir imaj çizmeye çalıştığımızı, kendini açma aşamasında daha derinlerdeki olumsuz düşüncelerimiz ortaya çıktıkça yakınlık oluştuğunu, son olarak karşılıklı beklentiler aşamasında her alanda (ekonomik, toplumsal, duygusal ve cinsel) beklentilere karşılık vermek için bilinçli bir çaba gösterdiğimizi söylüyor.

Şimdi geldik esas konumuza: Doğru aşkı bulmanın bir anahtarı var mı?

Evet var aslında. Öncelikle kişinin ne istediğine ve neleri vermeye hazır olduğuna emin olması gerekiyor. Kafanızdaki resim net olmalı, özellikle de “Sizce ideal ilişki nedir” konusunda. Yani acaba ilişkide özen görüp korunmak mı istiyorsunuz, hayranlık mı, dinlenmek ve onaylanmak mı? Bu resmi belirledikten sonra ikinci aşama aşk huninizi tanımak: Yani aşık olma biçiminiz nedir? İlk görüşte mi yoksa uzun arkadaşlık sonrası mı aşık oluyorsunuz. Bunu geçmiş tecrübelerinize bakarak kolayca

değerlendirebilirsiniz. Her şeyden daha önemlisi de bu biçimden hoşlanıyor musunuz? Belki de daha farklı bir biçim deneme zamanı gelmiştir.Son olarak aşk süzgecinize bakmalısınız. Sizin seçimlerinizde etkili olan faktör dış görünüş mü, zeka mı, toplumsal statü mü, cinsel cazibe mi, yoksa size aşık olmaları mı? Bu süzgeçler ne kadarı size ait ve artık uymayan var mı? Toplumsal kurallar bu seçimlerinizde ne kadar etkili? İşte Size aşk ve romantik ilişkiler konusunda sadece kendinizle ve beklentilerinizle ilgili keşfedebileceğiniz en önemli noktalar. Kendinize karşı ne açık ve dürüst olursanız, seçeceğiniz ilişkinin de o kadar mutluluk getireceğinden emin olabilirsiniz.

Peki ilişkiler neden devam etmiyor? Sıkıntılar neden oluşuyor?

Yukarıda saydığım aşamalarda, özellikle de ne istediğinize ve ne vermeye hazır olduğunuzla ilgili kendinize ve karşındakine dürüst olmamışsanız sıkıntıların oluşması kaçınılmaz. Başkasını sevmek için önce kendimizi sevmemiz gerekiyor. 40 yıl önce Erik Erikson yakın bir ilişki kurup sürdürebilmek için güçlü ve olumlu bir benlik duygusu geliştirmemiz gerektiğini savunuyor.

Benlik duygusu gelişmemiş kişiler ilişkinin içinde kaybolmaktan korktukları için yakınlıktan kaçınıyorlar ve gerçekten de aşık olduklarında ilişkiyi yaşamlarının ana odağı haline getiriyorlar. Margaret Mahler’e göre bu durum kişiliğimizin gelişim sürecine bağlı.2-5 ay arası sembiyotik aşama anneyle bir olma durumu aşk ilişkileri için temel dönem, bağımsız benlik geliştirme önemi. Yaşanan travmalarda ise kişinin sürekli onaylanma ihtiyacı duyduğunu, eleştiri veya redde katlanamadığını, hayatının amacının sevilmek ve kabul edilmek olduğunu görüyoruz. Sağlıklı, cinsellik ve duyarlılık içeren derin yakın ilişkilerde yorgunluk/rutine girmenin bıkkınlığı olmadan farklarımız ile ilgileniyoruz ve bundan sıkıntı duymuyoruz. Tabii ki modern hayatta başka şeyler ilişkiden ve seksten daha önemli hale gelebiliyor: iş, fitness, hobi, çocuklar, arkadaşlar gibi. Artık çifti bir arada tutan kuvvet, birbirlerinin iyiliğini istemeleri, din, gelenek, töre gibi içsel yerçekimi kuvvetleri ise bunlar da zayıflayıp yitip gidebiliyorlar. Bu durumda ilişki konfor alanından çıkmamak, alışılageldiki kaybetmemek gibi sebeplerle iki tarafa da herhangi bir kalite sunmaksızın sürüp gidebiliyor.

Özetle, onun ihtiyaçlarına duyarlı olmak; Sizden farklı hissetme, düşünme ve hareket etme hakkına saygı duymak, dikkatli, açık ve sıcak davranmak kadar önemli. Özen göstermeyi ,sorunlarda kendi sorumluluğunuzu üstlenmeyi unutmamalısınız. Sevgi döngüsünü başlatmak zor olmamalı. Çözülmemiş çocukluk sorunlarıyla sonraki sorunlar arasındaki bağlantıyı anlamak, farkındalık , suçluluk duyma ve suçlama gerilimini azaltıyor. İnsanın kendi kendisiyle iyicil bir ilişki kurması ve gelişmesi ilişkiyi de geliştiriyor. Bağlılık ile bireyselleşme arasındaki dengeyi kurmak en önemlisi. İlişkilerin çoğunda ilk aşık olunduğunda bağlanma isteği kazanıyor ama geçen sürenin sonunda bireyselleşme isteyen kuvvetler güçleniyor. İlişkide özellikle bir taraf bağımlılıkla takılı kalırsa boğucu bir ilişki ortaya çıkıyor. Kendini sevmek, hayatta çok şeyin temeli, ama her şeyden önce başkalarını sevebilmenin temeli. Kendi kendinizle iyi bir ilişki geliştirmişseniz, başkalarına da verebileceğiniz kadar iç anlam üretebildiniz demek. Anlam kaynağı haline gelen bir insandan daha erotik bir şey yok. Kendinizle dost olmadan, beden-ruh ve zihin bütünlüğünüzü sağlamadan bir ilişkide karşı tarafa bir dostluk, aşk sunmanız mümkün görünmüyor kanımca. Bu arada bahsettiğim bütünlük hayatın nasılsa öyle olduğuna rıza göstermek ve kabullenmek, ama yaşama tarzımızın “nasıl”ının bizim kontrolümüzde olduğunun farkına varmaktır.