Adını Doğru Koyalım: Epstein Tarikatı!
Bir yandan günlerdir herkesin dilinde olan Jeffrey Epstein’in Karayipler’deki 70 dönümlük özel adası Little St. James’te olup bitenler, Prens Andrew ile ilişkisi ve gizemli ölümü, Netflix’in dört bölümlük belgesel dizisinin içeriği yakından inceleniyor. Diğer yandan Jeffrey Epstein davasında daha önce gizlenen isimler, bin sayfalık iddianameye dayanarak yayınlanıyor.
2019’da federal seks ticaretiyle ilgili iddianameyi beklerken hapishanede ölü bulunan ve intihar ettiği düşünülen Epstein’in belgelerinde kimler yok ki. Eski ABD başkanları Bill Clinton ve Donald Trump, Prens Andrew, eski İsrail Başbakanı Ehud Barak, eski ABD Başkan Yardımcısı Al Gore, aktör Kevin Spacey, şarkıcı Michael Jackson, sihirbaz David Copperfield, avukat Alan Dershowitz isimlerden sadece bazıları.
İnsan ırkı ‘sürügenlere’ karşı
T 24’de Tuğçe Tatari yazılandan çizilenden o kadar etkilenmiş ki, neredeyse insanların ‘reptilian ırk’, yani ‘kertenkele insanlar’ oldukları, insan ırkından olmadıkları ve iyi ve kötü savaşının aslında reptilian ırk ve insan ırkının mücadelesi olduğuna dair iddiaları da topyekün inkar edemeyeceğimizi, komplo teorilerinin en tehlikeli yanının bir miktar gerçeklikten beslenmesi olduğunu yazıyor.
Tatari “Ayinler yapılıyor, çocuklar kurban ediliyor, çocuklar seks kölesi olarak kullanılıyor, çocukların dokuları kullanılarak gençlik enerjisi, fiziksel gençleşme elde ediliyorsa dünya artık çocuklar için çok tehlikeli bir yer, komplo teorilerine inanalım ” demeye getiriyor.
O zaman şu soruyu soralım: Dünya sadece çocuklar için mi tehlikeli ve bu olaylar ilk defa mı yaşanıyor? O zaman bu tür tarikatvari olayların Batı ülkelerindeki geçmişine bir gidelim mi?
Keith Raniere, 1998 yılında NXIVM’yi (NEX-ee-um olarak telaffuz edilir) kurdu. Grubu, insanı güçlendirme üzerine atölye çalışmaları ve derslerle insanın kendi kendisine yardım etmesini sağlayan bir organizasyon olarak konumlandırdı. 2017 yılına kadar Kuzey Amerika’da 18 binden fazla takipçi topladı. Kadınlar, bir tür kız kardeşliğe katıldıkları yalanıyla işe alınıyorlardı; ancak bu oluşum sonunda bir seks tarikatı haline geldi.
Grup içinde, üyelerin Vanguard adını verdiği Raniere’nin en üstte olduğu bir piramit şeması vardı; diğer kadınları gizli gruba katan “efendiler”; en altta ise “köle” olarak anılan en yeni “asker”ler vardı. Eski bir üye, New York Times’a, gizli kulübe kabul edilebilmek için “efendisine” çıplak fotoğraflarını ve grubun varlığından herhangi birine bahsetmesi durumunda şantaj olarak kullanılabilecek diğer uygunsuz belgeleri vermesi gerektiğini anlattı (Sanki Türkiye’den Adnan Hocacılar türü bir dava içeriğini hatırlatıyor gibi).
Usta lütfen beni damgalayın
Ayrıca giriş sürecinin bir diğer kısmının da küçük bir dövme yaptırmak olduğu söylendi. Ancak yeni üyelere dövme yerine soyunmaları söyleniyordu ve “usta” onları, leğen kemiği bölgesinin hemen üstüne Raniere’nin baş harflerini içeren bir tasarımla damgalıyordu. Her kadının şunu söylemesi gerekiyordu: “Usta, lütfen beni damgalayın, bu bir onurdur.”
2020 yılında Raniere, bir düzineden fazla kadının psikolojik ve cinsel istismarına ilişkin ifadelerle öne çıktığı mahkemede yargılandı. Seks kaçakçılığı, haraççılık ve çocuk pornografisi de dahil olmak üzere birçok suçtan hüküm giydi.
Raniere ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı, ancak avukatları mahkemeye sunduğu dosyada “Davranışlarından veya seçimlerinden dolayı üzgün değil” diye yazdı. Bu hikaye de o zamandan beri hem eski üyelerin hikayelerini ve deneyimlerini belgeleyen hem de Raniere’in istismarcı ve manipülatif uygulamalarını açığa çıkaran ‘The Vow’ ve ‘Seduced: Inside the NXIVM Cult on Starz’ adında iki belgesel dizisine ilham kaynağı oldu.
Tanrının Çocukları
Bir başka örnek ‘Teens for Christ’ olarak adlandırılan ‘Tanrının Çocukları’. 1968 yılında Kaliforniya’nın Huntington Beach kentinde vaiz David Berg tarafından kuruldu. Dünya çapında 15 bin kişiye ulaşan üyeler ne çalışıyordu ne de okula gidiyordu.
Grup çekirdek aileye inanmıyordu, bu nedenle çocuklar bir arada gruplandırıldı, ebeveynlerinden ayrı yaşadı ve “dini fuhuş” olarak tanımlanan cinsel uygulamalarla ünlendi . Berg , topluluğu çocuklara yönelik cinsel istismar ve sadist uygulamaları ile manipüle ederken, her ikisi de Tanrının Çocukları komünlerinde büyüyen aktörler Joaquin Phoenix ve Rose McGowan’ın aileleri de dahil olmak üzere üyeler topluluğu terk etmeye başladı.
Berg 1994 yılında (FBI soruşturması altındayken) ölmesine rağmen Tanrının Çocukları tarikatı varlığını sürdürüyor ve artık Family International adıyla anılıyor, ancak grup korkunç uygulamaların geçmişte kaldığını iddia ediyor. Tanrının Çocukları adlı belgeselin tamamını da Netflix’te izleyebilirsiniz .
Görüldüğü üzere, tarikatların büyük çoğunluğu seks konusunda belirli bir duruş sergiliyor. Neden? Birkaç nedeni var ama en büyük ve yaygın olanı kontrol. Çok sayıda tarikatta, tarikat liderlerinin en sevdiği şeyler olarak iki ana temayı tanımlayabiliyorsunuz: hayranlık ve kontrol. Liderlerin takipçilerini kontrol etmek ve manipüle etmek için kullandıkları temel yöntemlerden biri seks.
Peki Epstein ve takipçileri için “tarikat” etiketlemesi neden yapılmıyor? Bir grup bir kez “tarikat” olarak etiketlendiğinde, gayri meşru ve tehlikeli olarak görülmesi daha olası. Bu terim bir grubun mantıksız, şiddet yanlısı ve uzlaşmaz olduğunu gösteriyor.
Tarikat terimi sıklıkla aşağılayıcı bir terim olarak da kullanılıyor. Terim ağır bir anlam taşıyor, ancak gerçekten inanılmaz derecede tehlikeli olan ve sömürücü uygulamalara katılan sosyal grupların farklı türleri. Batıda bu türde tarikatlar, asıl amaçlarının bireyler üzerinde tam kontrol sağlamak olması bakımından benzersiz bir sosyal organizasyon.
Çoğu zaman bu kontrol cinsel istismar şeklinde ifade ediliyor. Bu, görücü usulü evliliklerden tecavüze ve seks kölesi markalamasına kadar her şey olabiliyor. Cinsel istismar ve şiddet, kült yaşamının en travmatik yönlerinden bazıları. Bir kişi seks konusunda gizli dürtülerini paylaştığında, arabasının anahtarları, banka hesabı veya uluslararası gizli sırları hakkında endişelenmeye gerek kalmıyor. Onları zaten kullanıma açmış sayılıyor.
Epstein’de üyelerini kendi kişisel kazançları için sömüren karizmatik, megaloman, sosyopat bir tarikat lideri. Oyununu cinsellik üzerine kuruyor. Tıpkı Tanrı’nın Çocukları’nın pedofilik ensest teşviki gibi seksi kişisel kimlikleri ele geçirmek için kullanıyor.
Bugüne kadar sosyal medyadan kaynaklanan en önemli ve korkutucu kült olan QAnon hareketi ( Donald Trump hareketin bir kahramanı ama onun denetleyicisi değil) inancı hükümetin Şeytan’a tapan pedofillerden oluşan bir grup tarafından yönetildiği şeklinde ve araştırmalar Amerikalıların yüzde on beşinin bu inanca katıldığını gösteriyor. Dolayısıyla insanlığın Şeytan’a tapan pedofiller tarafından yönetildiğine , küresel ısınmanın zaten olmadığına, insanlığı tehdit eden bir virüsten dolayı evlerimize kapatıldığımızın tamamen yalan olduğuna, aşı işinin müthiş şaibeli olduğuna inanmak da başka türlü bir kült.
Esas konu bu grupların liderlerinin çevresindekilere cinsel arzularını ve sapkınlıklarını tatmin etme yolu sunarken bağlantı ve kontrol elde etmesi.
Kitaplar ve belgeseller, herhangi birimizin tuzağa düşebileceği, bunun yalnızca yanlış zamanda yanlış yerde bulunma meselesi olduğu, ortalama bir tarikat mühtedisinin başkalarından daha aptal olmadığı konusunda rutin olarak uyarıyor.
Sonuç olarak bireysel rasyonelliğimiz konusunda ne kadar övünsek de, hem kendimize hem de çocuklarımıza dikkat edeceğimiz bir çağda yaşıyoruz ve bu çağ yeni başlamadı. Hemen bir sonuca ulaştırıp umutsuzluğa da kapılmaya gerek yok. İyilerin hep kazandığına inanmak lazım.